26 Kasım 2010 Cuma

Yedigöller, Onbeş Günde İki Ziyaret

blog21

IMGP7610

IMGP7512

IMGP7522

IMGP7525

IMGP7547

IMGP7637

IMGP7650

IMGP7668

Dostlarla Yedigöller'de Piknik Keyfi:

Fotograf merakım depreşeli beri her yıl Kasım ayı'nda doğa harikası yedigöller'e uğrak vermek artık gelenek haline geldi. Daha geçen hafta sonu arkadaş grubuyla günübirlik gittiysem de; sevgili dostum Sinan'dan teklif gelince dayanamayıp, Müge-Sinan çifti ile yedigöller'e gitmek için tekrar yollara düştük. İş yoğunluğu nedeniyle gelemeyen Necla ve Erhan arkadaşlarımızın da bol bol kulaklarını çınlattık. Özellikle sucukları pişirirken Erhan'ı çok andık.
Arkadaşlarla seyahat birçok yönden çok neşeli oluyor. Bütün bu güzellikleri birlikte yaşamanın hazzı yanında, arkadaşlar sayesinde direksiyona el sürmeden keyifle seyahat ediyorum.
Yedigöller'e nasıl gitmeli? sorusu bu yıl kesin olarak cevaplandı. Önceki gidişlerimizde hep Bolu batı çıkışından çıkıp, biraz Ankara yönüne devam ettikten sonra henüz Bolu'yu terketmeden kuzeye doğru ayrılan yoldan giderdik. Bu noktadan yedigöller 43 km. Oysa nereden tarif alsanız alın hep Yeniçağa, Mengen üzerinden gitmeyi öneriyor. Bu kez merakımı da gidermek için Sinan'a bu yolu bir deneyelim de aklımızda kalmasın, keşifi tamamlayalım dedim. Bunun bir iyi, bir de istenmeyen sonucu oldu. İstenmeyen tarafı Bolu-Yedigöller arasını neredeyse üç kat uzatmış olduk. Mengen'e kadar yol asfalt olsa da; sonraki 30 km'lik yol Bolu'nun içinden gidilen yoldan daha kötü. Ankara yönünden gelenler için bu güzergah uygun olabilir ama, İstanbul yönünden gidenler bu yola hiç girmesinler. Diğer yol hem daha iyi, hem daha kısa. Yararına gelince bilirsiniz Mengen aşçılar diyarıdır. Sevgili Müge'de bir yemek blog'unu yönettiğinden Mengen'den geçerek bir nevi 'hacı' oldu:))
Başka bir yararı da Mengen tarafı rakım olarak daha düşük olduğundan yedigöller bölgesine göre yaprakların ağaçlarda daha çok olduğunu keşfettik. Bu keşif ertesi gün yedigöllerden bu tarafa doğru gelip güzel fotograflar çekmemize de vesile oldu.

IMGP7647

Niyetimiz 14 Kasım Cumartesi günü Yedigöller bölgesini yaşamak fotograflamak, akşam Bolu'da otelimizde kalıp, ertesi gün Mudurnu, Göynük Taraklı üzerinden dönmekti. Yol uzayınca Yedigöller'e varışımız saat 14'ü buldu. Günlerin kısalmış olması ve bölgenin bir vadi içinde yer alması nedeniyle hemen karanlık çöktüğünden bu tabiat harikasını yeterince yaşayamadığımızı hissedince, hemen B planı'na geçip ertesi gün de buraya tekrar gelmeye karar verdik.
Sabah kahvaltı da yapmadığımızdan oldukça acıkmıştık. Müge'cim bizi sık sık evine davet eder ve muhteşem sofralar kurar bunları blog'unda da yayınlar. Bu kez eldeki kısıtlı imkanlarla da olsa bir sofra kuralım blog'una koyarsın dedim. Önerim kabul gördü ve hanımlar çarçabuk bir piknik sofrası kurdular. Sofranın ön planı plastik tabaklar ve sadece piknik atıştırmalıkları nedeniyle biraz mütevazı idi ama; arka planı o doyumsuz manzara ile muhteşemdi.
grup1
http://www.hunerlibayanlar.com/


Hünerli Bayanlar.


Bolu'ya her gittiğimizde başka bir şölen de Yurdaer Otel'in geleneksel mutfağı'nda geleneksel Türk-Osmanlı yemeklerinden yiyip, aynı zamanda bu muhteşem yemekleri görüntülemek olur. Benim değişmez ana yemeğim kaz etidir. Demirhindi şerbeti içmeyi de asla ihmal etmem. Bu yıl da ritüellerimizi tekrarladık. Darısı gelecek yılın başına, hem de Necla ve Erhan da beraber diyerek 2010 Yedigöller sefer-i humayun'umuzu tamamlayıp, hayat ağacımıza güzel anılarıyla bir çentik daha attık.

IMGP7582
Muhteşem, kuru vişneli yaprak sarma. Artık evde yaptıklarımıza da kuru vişne koyuyoruz. Hafif ekşimsi muhteşem bir tat veriyor.

IMGP7583
Tereyağında kızartılmış Bolu patetesi. Üç beş tabak yememek için insan kendini zor tutuyor. Karnımızı patetesle doyurmayalım, daha muhteşem yemekler var sırada.
IMGP7585
Yöreye özgü bir tat; keş'li mantı
IMGP7589
Hünkar Beğendi
IMGP7591
Kuzu şiş
IMGP7593
Ve benim değişmez yemeğim. Pekmez sürülmüş yufka dilimlerine dürüm yapılarak el'le yenen kaz şeritleri. Tekrar ağzım sulandı :)


Bir hafta önce diğer arkadaşlar ile yaptığım geziden fotograflar:

Yedigöller pikniğinde iştah açan sofralar


Bunlar da grubun becerikli hanımları, tüm gün 100'den fazla kişiye
bol bol yetecek nefis yiyecekler hazırladılar. Ellerine sağlık.

Bu da Yedigöller Kurabiyesi. Yememek için kendimi zor tuttum.








Dilek Çeşmesi. Ben de dileğimi tuttum. Dilek söylenmez ama siz yabancı değilsiniz söyleyeyim. Kendime bir Full Frame makine diledim. Ancak çeşmelerden biri akmıyordu. Bu şans bende iken benim dilek garanti o çeşmeye rast gelir :))

Sevgiyle kalın, fotografla kalın.

18 Temmuz 2010 Pazar

Karadeniz Yaylaları




Gezi Öncesi Hazırlık Faaliyetleri:

Bu yıl 31 Temmuz; 8 Ağustos 2010 tarikleri arasında Batum ve Doğu Karadeniz Bölgesine bir gezi gerçekleştireceğiz. Gezi hazırlıkları yaparken bu bölgeyi tanımak için bir kitap aradım ama boşuna. Ne yazık ki böyle bir kitap yok. Hele bir gidip göreyim fotograflayayım belki ben yazarım bu kitabı :))
Sıkıntısını çektiğim diğer bir konu da hem gezip hem de fotograf çekenlerin ihtiyaçlarına uygun bir sırt çantası bulamamak. Bu üreticiler ahmak olmalı. Günümüzde fotografa ilgi bu kadar artmışken ürünlerine basit şeyler ilave etmek bir türlü akıllarına gelmiyor. Bunu akıl eden gerçekten satışlarında patlama sağlar. Bu konuda fikir isteyen olursa çok sağlam fikirlerim var. Doğru ekipmanı bulamayınca çeşitli malzemelerle yaratmak da bana düştü tabii ki. Sabahtan beri farklı amaçlar için aldığım çantaları kesip biçerek yeni aldığım sırt çantasını fotograf malzemelerimi taşımak için uygun hale getirmeye çalışıyorum. Birşeyler yaptım ama sonuç pek tatmin edici olmadı. Üstelik yama malzemeler nedeniyle yakışıklı yeni sırt çantamın renk uyumu da bozuluyor :(( Bu konuda profosyenel yardım almam gerekecek ama ondan da çok umutlu değilim :((

24 Temmuz 2010. Trekçi-fotografçı çantası yapmayı nihayet başardım. Renk uyumunda biraz sorun oldu ama, endüstri tasarım mühendisleri ile çanta üretimi yapan anlı şanlı firmalar utansın, ne diyeyim. Yardımları için Saim Usta'ya teşekkürler. Bu konudaki fikir ve uygulamalarımı blogumda açacağım ayrı bir başlıkta sizlerle paylaşacağım.
Yukarıdaki fotograf yine Karadeniz'de bir yaylada çekildi ama doğu karadeniz değil.
Karadeniz nerede başlar, nerede biter? Harita'ya bakınca Türkiye toprakları esas alındığında Karadeniz Sarp sınır kapısı'ndan başlayıp, batıda Bulgaristan sınırında bitiyor. Ancak karadeniz halkı orta karadeniz ve batı karadeniz'i pek karadeniz'den saymıyor. Doğu karadeniz bölgesinde dahi karadeniz'in nereden başladığı konusunda çeşitli değerlendirmeler var. Bana sorarsanız horon ile kemençenin sesinin duyulduğu her yer karadenizdir. Bu iki enstrüman o kadar karadeniz ile özdeşleşmiştir ki; Türkiye'nin neresinde birlikte ses verir ve bu sese ayak uyduranlar varsa, orası karadenizdir.

30. Temmuz 2010 bugün hazırlıkları tamamlamak için son gün. Listemi çıkarıp bir gözden geçireyim. Valizimi sırt çantamı yavaş yavaş doldurmaya başlıyayım.

Yarın 'Arganoutlar' gibi 'Kolkhis'e gidiyoruz. Oralardaki altın post'u arayacağız. Arganoutlar 50 kişiydiler biz ise 85 kişiyiz. Umarım o postu bulur hepimiz zengin olarak döneriz. Yalnız meşe ağacına asılı bu postu bir ejderha'nın koruduğunu da dikkate almak lazım :))
Sevgili kardeşim Hüseyin ile Gülsemin'den çok önceden planlanmış bu gezi nedeniyle düğünlerine katılamayacağım için özür diliyorum. Onlara ömür boyu saadetler diliyorum.

BATUM

Tüm doğu karadeniz coğrafyasının aksine Çoruh nehrinin getirdiği alüvyonlarla oluşan Batum şehri bölgesi dümdüz bir ovada yer alıyor. Muazzam bir değişim içinde olduğu daha ilk bakışta anlaşılıyor. Şehir adeta bir şantiye. Her yerde modern ve lüks binalar, oteller birbiriyle yarışırcasına yükseliyor. Turist çekebilmek için hırsızlık ,gasp, adam öldürme gibi suçlara çok ağır cezalar koymuşlar bu nedenle en güvenli kentler içinde yer alıyormuş. Kentin tüm imkanları halkın hizmetine sunulmuş gibi görünüyor. Tüm Batum sahili açık plaj ve herkes yararlanıyor. Bizde olsa bilmemne Beach olarak çoktan parsel parsel yandaşlara dağıtılmıştı bile. Kentte nefes aldıracak geniş meydanlar var. Bunlardan biri aşağıda görülüyor.


Batum Meydanı.
Bu sıcakta gürül gürül akan sularla hepimiz biraz serinledik.


Çok estetik bir bronz heykel. Ya sanatçısına ilişkin bir bilgi yoktu ya da ben gözden kaçırdım.






Batum'da görkemli bir kilise. Biz gittiğimizde bir ayin de yapılıyordu.


Bronz heykelden detay.



DOĞU KARADENİZ : (TÜRKİYE TARAFI)

Batum'un aksine Türkiye Topraklarına geçer zor bir coğrafya içine giriyorsunuz.
Düzlük alan çok az. Bu nedenle tüm yerleşim yerleri dağınık bir şekilde bu zor coğrafyaya yerleşmiş.



Ahşap ile taş'ın mükemmel uyumu ile yapılmış konaklardan bir örnek.


Machael'de Camili köyü'nün ahşap bezemeli camii'nin dışardan görünüşü.


Caminin iç görünümü.



Balık gözü objektiften caminin iç görünümü


Bölgede sıkça rastlanan taş köprülerden biri. Şenyuva Köprüsü, yapım yılı 1696.

9
Dillere destan Pokut Yaylası.
Bulutların buluşma noktası. Muhteşem yayla manzarasında mıhlamalı
sabah kahvaltısına paha biçilebilir mi?
Devam edecek..........

Emirgan Korusu

Her yıl Nisan ayı geldiğinde Emirgan Korusu'nu izlemeye başlarım. İzlerim çünkü gerek mevsim şartları ve gerekse lalelerin dikim zamanı itibariyle en iyi fotograf çekme zamanını ancak kontrol ederek anlayabiliyorum. Üç yıldır yaptığım gözlemler sonucunda en verimli dönemin 15 Nisan 30 Nisan arası olduğunu gördüm. Bu dönemde en az iki kere koruyu ziyaret edrek o muhteşem görsel şöleni elimden geldiğince fotograflamaya çalışırım. Bu yıl da iki kez ziyaret ettim. İlkinde ışık koşulları pek uygun değildi ama İkinci ziyaretimde her şey mükemmeldi. Bu yıl da neredeyse lale başına bir tane düşen güvenlikçi ordusu yine vardı ama geçen yılki kadar cart curt etmiyorlardı.





Ters Lale
Bu ilginç çiçeğin vatanı Hakkari'nin dağları imiş. Başaşağı dört saptan oluşan çiçeğin içinden süt'e benzer bir sıvı akıyor. Osmanlı'da genç yaşta ölen kızların mezar taşına süs olarak işlendiğinden 'ağlayan gelin' de denirmiş. Mimar Sinan'ın ölümsüz eseri Selimiye Camiinde de mermer üzerinde süs motifi olarak işlenmiştir. Özellikle bu çiçeği çekmek isteyenler ellerini çabuk tutmalıdır. Zira ters lale diğer lalelerden önce açıyor ve soluyor.





Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...